1 Mayıs hatıraları ya da “işçiler kardeş, patronlar kalleş”

HÜSEYİN KANTAŞ

Hayatlarımızı o kadar karmaşık, o kadar „meşgul“ hale getiriyoruz ki; hayal ettiğimiz bir topluluğun parçası olmayı bile unutuyoruz bazen, dostluğu bile. Bazen değil, gerçekten her zaman daha basit bir zamanda yaşamayı çok istiyorum, dostluk hariç…

Eşim, oğlum ve ben, cumartesi sabahı, her zamanki gibi, bol sakinleştirici müzik dinleyerek, sakin sakin kahvaltı masamızı donatmadık bu sefer.. Bugün, tembel Pazar kahvaltılarımızın aksine 1 Mayıs İşçi Bayramı’na gitmenin heyecanıyla Avusturya İşçi Marşı’nın, 1 Mayıs Marşı’nın olduğu bir liste yaptım. Kahvaltı hazırlarken masaya oturana kadar çalan müziğe eşlik etmeyi ihmal etmedim. Harika bir sese sahip olmadığımı oğlumun ve eşimin “Aç karnına sesin iyi çıkmıyor, yorma kendini 1 Mayıs alanında söylersin” ironisiyle bir kez daha anladım.

Oğlum ve eşim; onlarla nefes aldığımı, onlar olmazsa öleceğimi de gizli gizli geçirdim içimden kahvaltı boyunca. Sözlerimle duymasalar da; yüzlerinin gözlerinin parlaklığı, kendilerini daha güvende, daha huzurlu hissetmeleri, bu kadar sevildiklerini bilmeleri, belki de gözlerimdendi. Dilimin ucuna geldi söyleyemedim, boğazıma düğümlendi, eşime bir türlü diyemedim, “İstersen gitmeyelim” diye. Yol boyunca içimi acıtan, sızlatan bu duygularımı bastırmaya çalıştım. Her zamanki gibi, eşim benden yarım adım boyu önümde yürürken, 1 Mayıs’ın kutlandığı yere doğru, çalışan bir işçi olarak hissettiğimden daha çok, işsiz kalan eşimin hisleriydi. Onun, eşimin işşiz bir işçi olarak alana benimle birlikte yürümesi, hangi duygularla dolduğumuzu, duygularımızın nasıl olduğunu sormaya bile cesaret edemeden yürüdük.

Alana doğru ilerlerken, her zaman “kulaklarımızda çınlayan” o sesle arkamıza döndük.. Sırtında bayraklarla bize doğru gülümseyerek geldiğini görünce Kioskçu ağabeyi, sağ olsun gözünde büyüdüğümüzü gördük, zaten gözümüzde hep büyüktü. Bayrakları bölüştük, bayraklar omuzlarımızda yola düştük. Hafif rüzgarlı ama güneşli güzel bir gün, üstelik 1 Mayıs olmasına rağmen, ama bana kasvetli bir günmüş gibi görünen, Kioskçu ağabeyin yanımızda olması, ya da ben ve eşime yol boyunca eski 1 Mayısları anlatmasıydı belki de günümüzü aydınlatan.

AYAKLARIMI DAHA SAĞLAM YERE BASTIM

En başından beri doğru yolda olduğumu biliyordum. 1 Mayıs sloganlarına hiç bu kadar anlam yüklediğimi hatırlamıyorum. Anlamlandırdıkça, ayaklarımı yere daha sağlam bastım, omzumdaki bayrağı daha da yükselttim. Alana varmak için yürüdü, alana yaklaştıkça üzüldü eşim… Eşimin yüzüne baktıkça, beni en çok, dünyanın bütün işçileri birleşin sloganı düşündürdü.. Eskiden beri eşimin, patron ve işçinin kardeş olamayacağını, “İşçiler kardeş patronlar kalleş” sözüydü.. Pandemiden dolayı alana sayılı girildiğinden, alanın dolduğunu, şimdilik alanda bir kişilik yer olduğunu, ancak çıkan oldukça yerine girilebileceğini söyleyen görevlilere söyledik; “Büyüklüğün”, önceliğin Kioskcu ağabeyde olduğunu. Omzumuzda bayraklar eşimle alanın dışında sıra beklerken içeriye girmek için, gördüklerim beni epey düşündürdü, belki de düşünmediklerim gördüğümdü…

Eskisi gibi kalabalık değildi; işçiler, müzisyenler, işçilerin birliğinden, birlikte mücadeledeye değindi. Aylar öncesinden pandemiyi gerekçe gösterip sıfır zam imzalayan, pandemiye rağmen 400-500 kişi girilebilecek alanı 200 kişiyle sınırlandıran sendikacılar bile birlikten yana konuştu! İçeriden gelen coşkun müziğin sesi, yoksa nasıl duyulurdu, dalgalanmasa omzumdaki bayrak, rüzgarın getirdiği dünyanın her yerindeki o işçilerin sesi… İnsan düşünmeden edemiyor, sınıfı için mücadele edenlerde var, sınıfına ihanet edenlerde, hatta sınıfı için toprağa düşenlerde… Görevlinin, “Siz hak ettiniz, çok beklediniz” dediğinde, sıramızın geldiğini, giriş kartlarını verirken bize, anlatmaya çalıştım yarım Almancamla; bu bayramı herkesin, ama en çok işçilerin hak ettiğini, işsiz bırakılanların ise bayrağı daha da yükselttiğini… Ve o gün dört mevsime şahit olduğumu: İşten atan patronu, arkadaşını yalnız bırakan işçiyi, işinden atılan işsizi, 1 Mayıs’a gelen herkesi…

DÖNEN DÖNÜYOR, VAZGEÇEN VAZGEÇİYOR

Gelmek isteyenler, kendine bir “yol” bulup geliyor… Elbette gelişlerinin de dönüşlerinin de, vaz geçişlerinin de bir anlamları vardır kendilerince.. Hal böyle olunca, insan üzülüyor, vazgeçiyor… Gelen geliyor, giden gidiyor, dönen dönüyor, vazgeçen vazgeçiyor… Oysa hiçbir siyasetin bizi ayırmasına izin vermeden, sadece bu güzel günü değil her günü birlikte kutlanmalı. Her şeye rağmen, yine dünya dönüyor, yine dünyanın bütün işçileri birleşiyor! Kelimelerin kifayetsiz kaldığı 1 Mayıs işçi bayramlarında… Bilen bilir, bir abinin şiirindeki “Bir vardiya vakti/ her gün kapıyı açan kart/ açmaz olur/ gözler sağnak yağmura/ gebe gibi/ buza keser elleri/ sıcak somun/ kabullenilmez bu/ olup biten/ kızgınlık hücrelerde/ mayalanır../ Utanılır o an/ bir koyun gibi/ kendi bacağından asılırken/ arkadaşları seyretmekten…” diyerek, Maho ağaların yancısı, “Atla ulan atla” diyen Bilo’ların değil, salgın nedeniyle sokağa çıkamayan tüm yoldaşların, ağalık düzenine karşı gelen Feyzo’ların 1 Mayıs’ı kutlu olsun…

Ersten Kommentar schreiben

Antworten

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht.


*