
ERDAL DENİZ
İnsanı diğer canlılardan ayıran en temel özeliği konuşma yeteneğidir. Duygu ve düşüncenin dışa vurumunda en temel araçlardan biridir konuşma becerisi. İnsanın kendi kendine konuşasına megalomani kendisinin dışındaki kişilerle konuşmasına da diyalog diyoruz. Diyalog birden fazla farklı düşüncelerdeki kişilerin medeni hakkaniyet ölçüleri içerisinde konuşarak iletişim kurma biçimi olduğunu biliyoruz. Diyalog aynı zamanda karşılıklı çaba gerektiren bir durumdur.
Kültürel farklılıkların kavranabilmesi demokratik eşitlikçi bir diyalog yoluyla anlaşılabilir. Kısacası kültürler arası diyalog azınlığın çoğunluk kültürüne entegre olması değildir. Kültürler arası diyaloğun anlaşılması toplumların önünde duran en büyük demokrasi sınavıdır. Doğaldır ki eşitsizliğin olduğu yerde adaleti sağlamak özel bir çaba gerektirir. Kültürler arası diyalog eşitsizliği ortadan kaldırmaz fakat eşitsizliğin giderilmesindeki önemi yadsınamaz.
Kültürlerarası diyalog salt türdeşlik üzerinden yaratılan ırkçı sorunların çözümü için bir araç olarak da kavranmamalıdır. Kültürler arasındaki sınırlar kaldırılarak kurulmuş olan diyalog karşılıklı etkileşimde belirleyici olabilir. Yaşadığımız dünya genelindeki ekolojik, ekonomik-politik ve sosyal sorunların kaynağını kültürel farklılıklarda ararsak ciddi bir hataya düşmüş oluruz. Sorunun kaynağını doğru tespit edemezsek, gerçekçi çözümler üretemeyiz.
Dortmund şehrimizin kültürel zenginliğinin en yoğun olduğu bölge olarak Nordstadt üzerinden konuşacak olursak dikkatinizi iki konu üzerinde yoğunlaştırmak isterim. Öncelikli olan yabancı düşmanlığıdır. Popülist sağın çoğunluk kültürü tek taraflı kabulü üzerine kurduğu diyalog, eşitlikçi yaklaşımları dıştalayan faydacı zihniyeti Alman toplumunda sempatisini yitirmiş ırkçı düşüncenin varlığını yeniden modernize edilmiş haliyle karşımıza çıkarmasıdır. Azınlık kültürleri içerisinde oy kullanamayan geniş kitlelerin politik ağırlıkları olamadığı için popülist sağın ilgisini yeterince çekememektedir. Sonuç olarak farklı kültürlerin farklı sorunları yeterince kavranamayışı ve diyalog eksikliği üzerinden yapılan ayrımcı propaganda demokratik değerlere de sahip Alman sağ kitlenin ilgisini çekebilmektedir.
Göçün olmadığı bir toplumda milli yurttaşların yaşam seviyelerinin yükseleceği üzerine kurulan ırkçı propaganda yaşadığımız şehirde nisbi de olsa karşılığını bulmuştur. Bunun sonucunda ırkçı saldırganlar şiddeti ölüm olaylarına vardıracak kadar ileriye gitmiştir. Bu gerçek kültürler arası diyaloga zarar veren en büyük sorundur. Kültürler arası diyalog kendi ağırlığını ve işlevselliğini kazandığı ölçüde bu tehlikeli durumların üstesinden gelebiliriz.
Diğer sorunumuz ekonomik yapıdaki eşitsizlik. Bu eşitsizlik var olduğu sürece kültürler arası diyalog köprüsünü kurmak yani farklı tarafları buluşturmak kolay olmayacaktır. Nordstadt’ın göçmenlerini ucuz emek olarak görmek, işsizlerini çalışanlar üzerinde baskı kurma argümanı olarak kullanmak, sözleşmeli işçileri geçici işçiler üzerinden dizayn etmek özgürlük ve eşitlik kavramlarıyla çelişmektedir. Ücreti geldiği ülkenin koşullarına göre algılayıp mukayese eden, yaşadığı ülkenin dilini ve yasalarını yeterince bilmeyen bir emekçinin emeğini ve sosyal haklarını savunması mümkün değildir. Böylesi ucuz maliyeti olan bir emek gücünün diğer emekçiler üzerinde de olumsuz etki yaratmasını kültür çatışması diye kabul edemeyiz. Kapı komşusu dev firmalar dünyanın en zengin işletmeleri unvanına sahip olmasına rağmen Nordstadt’ın refah seviyesindeki düşüş ve yaşam koşullarındaki zorluklar bir başka çelişkinin dışa vurumudur. Farklı kültürden gelen şahsiyetlerin onlarca yıldır bu şehirde yaşamakta olmasına rağmen yaşadığı yere, ülkeye aidiyet duygusu hissedememesi başlı başına büyük bir sorundur. İşsizliğin ve düşük ücretin yaygın olduğu bu koşullarda yaşam kalitesi düşmekte dolayısıyla sosyal kültürel faaliyetler minimum düzeye inmektedir. Bu eksiklik farklı kültürlerin farkının farkında olunmasını zorlaştırmaktadır. Böylesi sorunlarımızı paylaşabilmek ve bu sorunları çözebilmek için eşitlikçi kültürel diyaloğa ihtiyacımız vardır. Sorunların kaynağına inmek ve onları çözebilmek için ortak dil ortak eylem geliştirmek zorundayız.
Eşitsizlik kültür farklılığından değil sistemin işleyişindeki sorunlardan kaynaklandığını gördüğümüzde karşılıklı diyaloğun önemi daha iyi anlaşılacaktır. Sosyoekonomik eşitsizliği kültürel farklılıklara indirgersek başka bir hatanın içine girmiş oluruz. Bizlere dayatılan bir çağdaş kölelik statüsü bu kültür üzerinden kurulamaz. Kültürel diyalog böylesi bir durumu meşrulaştırma zemini değildir.
Yaşadığımız dünya üzerinde insanı ilgilendiren tüm sorunları hepimizin ortak sorunlarımız olarak gördüğümüzde ve empati yapabildiğimizde kültürel diyalog gerçek işlevine kavuşmuş olacaktır.
İnsanlığın binlerce yıllık birikmiş kültürel değerleri içerisinde en temel özellik insana, dünyamızda yaşayan tüm canlılara, ekolojik değerlere verilen özen ve saygı kültürüdür. Bu kültür üzerine kurulmuş diyaloğu geliştirmek hepimiz için önemli bir değer ifade eder.
Bu değerlerimize sahip çıkmak insanın en erdemli davranışıdır.
Kültürler arası diyalog bu davranışın en gelişmiş ifade biçimidir.
Antworten