Diyalog

SUAVİ

„Ön yargıyı parçalamak,
atomu parçalamaktan daha zordur“

A. Einstein

Diyalog; iki kişi arasında geçen “karşılıklı” konuşma olarak tanımlansada, diyaloğun evrelerinin oluşturulamadığı hiç bir karşılıklı iletişim-konuşma o ilişkiyi olgunlaştırmaya yetmeyecektir.

Örneğin: yargılamadan dinleyebilmek / duyarlılık ve farklılıkları kabullenmek / dinlemeyi sürdürebilmek / ortak bir bilinç oluşturmak / samimiyet / vücut dili ve diyalog kurmayı istemek niyeti devreye sokulamıyorsa, karşılıklı her ikili konuşmadan, sağlıklı bir diyalog çıkmayacaktır.

Bu anlamda:

Diyaloğun evreleri ve anlaşmak arzusu ciddi bir emek işidir ve olgunluk gerektirir. Tüm taraflar açısından da anlaşmaya niyetli olmak önemli bir koşuldur. Taraflardan herhangi biri anlaşmaya, o ilişkiyi geliştirerek, sağlıklı bir iletişim kurmaya, sürdürülebilir bir diyaloğa yeterince emek vermiyorsa, buna ’niyetli‘! değilse, o ilişkiden sağlıklı bir sonuç alınamayacak ve diyalog kurulamayacaktır.

Bir diğer olmazsa-olmaz konu ise DİL sorunudur. Taraflar arasında ortak bir dil kurulmadan anlaşma sağlamak, bir ilişkiyi sürdürülebilir kılmak mümkün değildir. İletişimde kurulacak dili, vücut dili ile desteklemek ise, o ilişkideki sempatiyi arttıracaktır.

Çok kültürlü toplumlarda, farklı kültürlerin birlikte yaşayabilmesi; karşındakine kendi kültürünü zorla dayatmamaya, o kültürü unutturmamaya, yok saymamaya ve aşağılamamaya bağlıdır. Aksi halde problem ve çatışmada kaçınılmaz olacaktır. Sağlıklı bir diyalog, birlikte bir yaşam inşaa etmenin temelidir ve barış içerisinde yaşananın da sigortasıdır.

Özellikle günümüz devletleri; 2. Dünya Savaşı gibi bir büyük yıkımın ardından, çok kültürlülüğün ve barış içinde birlikte yaşananın değerini daha iyi kavramışlardır. Her kültürden insanlarda bu büyük felaketin ardından, daha hoşgörülü davranmaya başlamışlardır çünkü; bu yönlü bir yaşamın, her anlamda insanların kendi çıkarlarına daha uygun olduğu gerçeği artık kavranmıştır.

Farklı kültür ve gelenekler sayesinde ulaşılacak zenginlik ise, dünyayı daha da yaşanılır kılacak ve toplumları-halkları bir arada üstelik güvenli bir yaşam için olgunlaştıracaktır.

Her toplum-Her kültür, doğal bir reflex olarak/tanımadığı toplumlara-kültürlere ve o kültüre ait insanlara karşı, en başta bir mesafe oluşturacaktır. Onun kültürü için-yaşamı için bir tehdit oluşturulmadığı sürece bu mesafe lehimize kısalacaktır.

[[Kendimi de bir anlamda bu sosyal sorumluluk projesine dahil ederek]]

Önceki yıllarda defalarca geldiğim Almanya’ya bu kez geliş nedenimiz oldukça farklıydı. Daha çok da kızımızın eğitimi için aldığımız, Almanya’ya (Dortmund’a) yerleşme kararı sonrası hem şaşkınlık yaşadığımızı hem de bocaladığımızı söylemek yanlış olmaz.

Yaklaşık 2 yıl kadar önce Dortmund’a 3 kişilik bir aile olarak gelmiştik ve üçümüzde Almanca bilmiyorduk. Tanıdığımı zannettiğim bu ülke ve halk için artık biz, karşılıklı olarak birbirimize ‚yabancıydık‘!

Dil yabancı,

İklim yabancı,

İşleyiş farklı,

Kültür vb. çok şey yabancıydı!

Ama hiç kimse bizi bu coğrafyaya ‚zorla‘ getirmemişti ve tam tersine, bu ülkede yerleşik düzen kurabilmemize adeta açık destek verilmişti.

Bizler de iletişimin/diyaloğun ilk koşulu olan dil öğreniminden başladık acilen. Bu kısa süre içerisinde şimdi, mahallenin bilindik bir ailesi olarak, daha çok da Alman komşularımızla, okulla, çarşıyla, sosyal çevreyle ilgili epeyce yol almış durumdayız.

Postacımızla bile arkadaşız şimdilerde.

İyi niyet, karşılıklı saygı, farkındalık, öğrenme ve anlama arzumuz-çabamız bizi hızla semt sakinleri arasına yerleştirdi bile. Bu arada neredeyse 45 yıllık ehliyetimi bile Alman ehliyetine çevirmiş olarak yeni bir hamleyi daha başarmış bulunuyorum…

KISACA: Almanlar ve özelde Dortmundlular bence yeterince diyaloğa açık insanlar. Okulda, sokakta, alışverişte, sosyal ve kültürel buluşmalarda artık, birlikte vakit geçirebiliyoruz karşılıklı saygı ve anlayışla, güler yüzle.

Benim gibi-bizler gibi Almanya dışından gelen kültürlerin insanları açısından baktığımda da, kuşkusuz aksayan yanlar yaşıyor ve görebiliyorum ama; daha çok genel bir kabulün-hoşgörünün egemen olduğunu düşünüyorum.

Almanlar birlikte yaşamaya ve farklı kültürlere kapalı bir toplum değiller ve bugün-dünden daha fazla öz güvenli ve olgunlar. Bunun ciddi bir avantaj olduğunu işaret ederek; bu ülkede yaşayan tüm halkları, tebessümle-saygıyla selamlıyorum. Dostlukla.

Ersten Kommentar schreiben

Antworten

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht.


*