Borsigplatz‘ın ortasında bir kuruyemişçi

ABBAS DOĞAN

Muskara, Dortmund Borsigplatz‘da bulunan ünlü bir kuruyemişçi. Kuruyemişçi deyip geçmeyin ödüllü bir dükkan ve her türlü çerezi bulabileceğiniz özel bir adres. Taze çekilmiş Türk kahvesinden, kavrulmuş çekirdeğe, Türk lokumundan özgün çerezlere müşterilerine pek çok seçenek sunan Muskara, 2005 yılından bu yana oryantal bir dünyaya kapı aralıyor.
Muskara‘nın sahibi Recep Yalnız, Gaziantepli bir esnaf. Dükkan adını Nevşehir‘den alıyor. Dükkanı ilk açan kişi dükkana memleketi Nevşehir‘in eski adı Muşkara‘dan esinlenerek Muskara adını koymuş. Sağlam kale, anlamına geliyormuş bu isim. Recep Yalnız, dükkanın konseptine çok uygun bir isim olduğu için bu isimle devam ettiğini söylüyor. İşinden ve iş yoğunluğundan mutlu olan Yalnız, „Bu şekilde giderse iyi; hiç bir şikayetimiz yoktur. 2006‘dan beri bu işi yapıyoruz, memnunuz. Sürekli müşterilerimiz var, devamlı gelen. Onlar içeri girince zaten ne istediğini anlıyoruz. Yabancı müşterimiz de oldukça fazla“ diyor. „Yabancı kim?“ diye sorunca açıklıyor: „Aynı bizim gibi dışarıdan gelenler; Yugoslav‘ı, Rus‘u, Polen‘i, ondan sonra Bulgaristan‘dan geleni… Alman müşterilerimiz de az değil elbette, onlar da çerezlerimize alışıyor.“
Borsigplatz‘da çekirdek çitlemenin de ayrı bir keyfi var. Özellikle Romanya‘dan gelenler çekirdeğe oldukça rağbet gösteriyor. „Avuç avuç çekirdek tüketiyorlar, sokakta yiyorlar, eve götürüyorlar“ diyen Recep Yalnız, son dönemlerde yoğunlaşan Alman müşterilerin Türklerden daha çok ilgi duyduğunu söylemeden edemiyor. Hatta, Türkler 100 gram, 200 gram alırken Almanlar kuruyemişleri kilo kilo satın alıyormuş.
Recep Yalnız, işi bu dükkanda öğrendiğini anlatıyor. Şoförlük yaparken kendi işini kurmaya karar vermiş ve tesadüf sonucu bu dükkanı devralarak kuruyemişçiliğe başlamış. Muskara‘nın eski sahibinden işi öğrendiğini anlatan Recep Yalnız, „İlk üç beş ay kavurma işleminin inceliklerini, ürünlerin nereden alınacağını, nasıl muhafaza edileceğini falan öğretti. Hâlâ da yardım istediğimizde desteğini esirgemez“ diyor.
Kavrulması gereken ürünlerin çoğunun kavrulması bu dükkanda taze olarak yapılıyor ve böylelikle daha uzun süre taze ve lezzetli olabiliyor. Recep Yalnız, özellikle çekirdeği, leblebiyi, fındığı antepi, bademi ve yerfıstığını kendilerinin kavurduğunu anlatıyor. En çok rağbet gören kuruyemiş ayçekirdiği imiş. „Özellikle sıcak havalarda sokaklarda sürekli tüketiliyor. Biraz sokaklar kirleniyor, ama yapacak bir şey yok“ diyen Recep Yalnız, Muskara‘nın düğün salonlarına da hizmet verdiğini anlatıyor.
Muskara‘nın bir özelliği de kolay kolay bulunamayan pek çok ürünün bulanabilmesi. „Türkiye’den gelen çerezciler bile şaşırıyor buradaki ürünlere. Türkiye‘de daha standart ürünler varken, biz Afrika‘dan, Amerika‘dan bile ürün getirebiliyoruz. Kuru meyve gibi pek çok tat, farklı ülkelerden geliyor ve değişik lezzetler bulunabiliyor. Hollandalı, Türk ve Alman firmalarıyla çalışıyoruz ağırlıklı olarak. İşi ailece yaptıklarını anlatan Recep Yalnız, 6 da elemanları bulunduğunu söylüyor.
İkinci bölümde Adaçayı, Türk kahvesi yaptıklarını belirten Yalnız, kışın sahlep de yaptıklarını sözlerine ekliyor. Civarda çalışanların molalarda gelip kafede oturduğunu ve farklı lezzetleri denediğini söyleyen Recep Yalnız, „Borsigplatz meleği“ de denen rehberin turun sonunda müşterilerini Muskara‘ya getirdiğini anlatıyor.
Müşterilerin en büyük şikayeti ise „bayat olduğunu sandıkları“ ürünlerden geliyormuş. Sıcak tutarak, taze taze sattıkları çerezlerin evlere gidince nem nedeniyle yumuşayabildiğini anlatan Recep Yalnız, müşterilerin bazen bunları „bayat“ sanabildiğini anlatıyor. Rutubet azaldıkça, bu şikayetler de azalıyormuş doğal olarak…
Başlarda Almancası olmadığını, Almanların da pek gelmediğini söyleyen Recep Yalnız, sözlerini şöyle sürdürüyor, „Yavaş yavaş çoğaldılar. Ben Türkiye’den ithal damat olarak gelmiştim. Alman eşim ve milletvekili Volkan Baran gibi isimlerin desteğiyle Almanlar da tanımaya ve gelmeye başladı. Hatta ilginç bir olay yaşadım, bir Alman bayan var SPD‘den, Volkan Baran toplantıyı Muskara‘da yapacağız deyince, Türk‘ün mekanında ne işimiz var‘ diye gelmek istemedi. Ön yargısı var, Türkleri tanımıyor. Volkan Baran diyor ki: ‚Bir kere gel beğenmezsen bir daha gitmezsin‘. Şu an en iyi müşterimiz, günlük geliyor, alışveriş yapmasa bile benim hanımla dertleşip gidiyor. Her türlü derdini bizimle paylaşıyor.“
Almanların başlarda çok rağbet etmemesi aynı zamanda yemek kültürü ile de ilgili elbette. Çocuklar zamanla alışıyor, aileler zamanla alışıyor ve farklı çerezleri yeme kültürü gelişiyor. Recep Yalnız, terazileri kontrol etmeye gelen görevliyle yaşadıklarını ise şöyle anlatıyor: „Geldi terazileri kontrol etti gitti, kısa süre sonra geri döndü. Kızı aramış, Muskara‘daysan bana şunları al diye, liste vermiş. Bana bunları almadan gelme, demiş.“

Ersten Kommentar schreiben

Antworten

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht.


*